BILSAM tarafindan düzenlenen “Geleneksel Kültür Kusagi Konferanslar Dizisi” nin bu haftaki konugu”Türkiye Ekonomisi ve Yeni Egilimler” konusuyla Ekonomist Dr. Cemil ERTEM idi. Malatya Il Özel Idare Salonu’nda düzenlenen konferans yaklasik 2 saat sürdü. Konferans öncesi Is adamlari ile Akkoza Hotelde bir araya gelen Ertem, özelde Malatya genelde ise Anadolu’nun ve Türkiye’nin ekonomi gidisatindan ,yeni piyasa ekonomilerinden bahsetti. Yaklasik 3 saat süren program soru –cevap ve katki kismiyla son buldu.
Dogu’da uzun süren bir çatisma ortami sebebiyle insanlarimizi kaybettigimiz, ekonomimizin durdugu bir dönemden özellikle Basbakan’in Diyarbakir ziyaretiyle kayiplarimizi telafi edebilecegimiz bir döneme geçtigimiz, tarihi ve neredeyse bayram olan bir günde Malatya’da, sanayilesen ve gittikçe büyüyen bir dogu kentinde, bulunmanin kendisi için çok önemli oldugunu ifade eden Dr.Cemil ERTEM sözlerine söyle devam etti:
Konusmami üç temel alana ayiracagim: 1)Gelismis dünyada ekonomide neler oluyor? Bize bunun yansimalari nasil olacak? Kriz bir firsattir; her kriz önceki dönemin olgularini/ ideolojilerini/ kurumlarini /bakis açilarini geride birakir.Yeni firsatlar ve yeni imkanlar üretir.Bu kriz de öyle ama bu sefer ki gerçekten çok derin, derin oldugu kadar da bize sasirtici yeni imkanlar ve baska bir dünyayi dogurdu.1929 ekonomik bunalimi arkasindan bir dünya savasi ve fasizmler dönemi ortaya çikarmis ve bunun sonucunda bir yeniden paylasim hikayesi dogmustur. Türkiye bu savasa girmedi ama bu savasin etkilerini çok aci bir sekilde hissetti.Tek parti döneminde neredeyse bütün kesimlere varan zulümler uygulandi .Yine Türkiye bu dönemde bir yoksullasma yasadi ve bu durum hep devam etti.Ama bu sefer ki kriz 1929 gibi hizli bir çöküsü içermiyor.Bu sefer ki kriz zamana yayilan çok büyük bir dönüsümü içeriyor.Bu dönüsümün en temel noktasi ise bana göre su: Yaklasik üç yüz yil hatta dört yüz yila yakin bir süredir devam eden Bati’nin üstünlügü sona ermekte ve Dogu’nun yeni bir kalkinma hamlesi ortaya çikmaktadir.Bu, çok önemli bir degisim ve bir yer degistirmedir.Çünkü bir esitlenmeye dogru gidiyoruz yani Dogu ile Bati yer degistiriyor. 2000li yillarda dünyadaki degisimin Dogu’nun kalkinmasi yönlü olacagi tespit edilmistir.Bati’nin 1495 yillarinda dogunun ve güneyin yer alti kaynaklarini yagmalayarak ve insan gücünü hatta insanlarini yok ederek bir zenginlesme süreci Ispanya kiyilarindan çikan gemilerle baslamistir.Bati’nin Ispanya’da baslayan hegemonyasi ve üstünlügü yine Ispanya da sonlanmaktadir. Fakat esas krizin Avrupa’nin ekonomisinin yükünü tasiyan Almanya’dadir.Çünkü Alman sanayisi kendisini yenileyememektedir.Bati, özellikle Almanya dan baslamak üzere özellikle kara Avrupasi, feodalizmden sanayi kapitalizmine geçerken ki yakaladigi dinamizmi sanayi kapitalizminden bilgi toplumuna geçerken yakalayamamistir.Bu nedenle Avrupa biriligi aslinda tam anlamiyla bir birlik olmaktan çikarak bir dagilma sürecine girmistir. Amerika,bilgi toplumunu slikon vadisiyle yakalamaya çalismaktadir.Ama esas olarak bunu Pasifik’teki Çin, Güney Kore ve Malezya gibi ülkelerin yakaladigini görüyoruz.Bu ülkeler hem sanayi toplumuna hem de ayni zamanda bilgi toplumuna geçis yapmaktadirlar.
2)Türkiye’deki ve bölgedeki ekonomik ve siyasi gidisat nasil olacak? Baris süreci yada çözüm sürecinin önümüzdeki günlere etkisi ne olacak?Bu durumu Malatya gibi önemli dogu illerinin ekonomilerinde nasil hissedecegiz? Bati kalkinmasi uzun bir döneme yayilan bir süreçtir ve yok etme sömürgelestirme ve ötekilestirme üzerine dayalidir.Ugradigi yerleri siler süpürür yok eder kendi medeniyetini dayatir ve diger medeniyetleri yok sayar. Ve bu yok sayma bize ne yazik ki aydinlanma diye anlatilmistir, medeniyet ve kalkinma paradigmasi olarak anlatilmistir.Bu yüzden de yüzümüzü batiya dönmenin medeniyetle kalkinmayla esdeger oldugu anlatilmistir.Medeni olmak yüzünü batiya dönmek bu anlamda bir yok etme hikayesidir de aslinda.Ama o yok etme hikayesi simdi kendi kendini yok ediyor.
Bütün Türkiye yüzünü Batiya dönerek” Medenilesmis”tir.Fakat bu paradigma hem Türkiye hem de dünya için degismektedir. Yeni bir kalkinma paradigmasi ortaya çikmaktadir.Bu durum önümüze sonsuz firsatlar ortaya çikarmaktadir.Avrupa birliginin önünde iki süreç vardir.Ya birlik sürecini sona erdirecek ve Almanya merkezli zengin kuzey ülkeleri ulus devletleri olarak devam edecektir. Bunu da Güney Avrupa’yi da kendi sömürgesi yapip Türkiye’yi dislayarak yapacaktir ki bu olmamistir. Ya da hem enerji anlaminda hem Pazar anlaminda kilit unsurlara dogru genisleyecekti ki birligi bu sekilde kurtarmaktan baska çaresi yoktur.Bu yüzden Avrupa, Türkiye’yi de içine alan bir Dogu genislemesine yönelmistir. Avrupa bunu gerçeklestirirken Türkiye’yle ortak çikarlar dogrultusunda pazarlik masasina oturmak zorundadir, bundan baska çikar yolu da yoktur .Çünkü Türkiye önemlidir.
Amerikan merkez bankasi parasal genislemeyi keserse eger Türkiye gibi ülkelerde kriz olmaz.Çünkü sermayenin gidecek baska bir yönü yok.Ayrica dünyada nasil bir Dogu- Bati iklimi varsa ayni sekilde Türkiye’nin de dogusunun giderek öne çiktigi bir süreç izleyecegiz.Bu baglamda Diyarbakir,Malatya ve Gaziantep üçgeninde ciddi bir kalkinma hamlesinin olacagini düsünüyorum.Sanayi bölgeleri ve tekno-kentlerin bu üçgende kurulmasi çok önemlidir.
1923’te cumhuriyet ilan edildigi zaman Ingilizler Lozan’da üç temel bölgeyle Türkiye’nin iliskisini kesmek istedi:
a)Petrol ve dogalgaz anlasmalarinin yapildigi Kuzey Irak Bölgesiyle: Türkiye tarihi aglari geregi özellikle hem baris sürecinden önce hem de baris sürecinde Kuzey Irak ile çok önemli antlasmalar yapmistir.Bu antlasmalar 8-9 yillik bir süreci yani AK parti iktidari yillarini kapsar.Ama bunlar hem Amerikanin isgalinin sürmesi çerçevesinde hem de Irak merkezi hükümetinin bunlari engellemesi çerçevesinde hayata geçmemistir.
b)Önemli enerji rezervleri bulunan Hazar Denizi’ne sahip Kafkasya ile. Güney gaz koridoru
c)Lazkiye Halep ekonomisidir.Türkiye Esad’in iktidarda olmasi dogrultusunda iç savasa diplomatik çabalarla net bir siyasi tavirla müdahale ediyor. Türkiye’nin bu net siyasi tavri aslinda 1923’te kaybettigi ekonomik çevreyi geri almaktir. Bu üç cografyada da ekonomik çevremizi geri kazanma temelli tavrimizi sürdürüyoruz. Ayrica Iran’la aramizda yaptigimiz enerji antlasmalari ise yeni bir Ortadogu haritasi yeni bir Türkiye ve yeni bir Avrupa demektir. Misir’da darbe gerçeklesmeseydi Bati ve ekonomisi gerçekten zor durumda kalacakti.Çünkü enerji anlasmalari yapan , kendi dogusuna dogru genisleme iradesi gösteren, Irak’ta ciddi bir ekonomik potansiyeli yakalayan Türkiye var meydanda.Misir’ da Türkiye ile isbirligine giren Mursi(Müslüman kardesler ) yönetimi çok ciddi olarak Güney Pasifikte yakalanan Asya kalkinmasinin Ortadogu’ya hizli bir sekilde siçramasi anlamina gelecekti .Ve Bati buna izin vermedi.Ve 2013 mayis ayindan itibaren de özellikle Türkiye, Brezilya ve Misir’da ayni anda kalkismalar basladi.Misir’daki kalkismalar darbeyle sonuçlandi.Bati,Brezilya ve Türkiye’de basarili olamadi Marmaray, Istanbul metrosu degildir.Marmaray, dogudan Çin’den baslayip Kirgizistan Türkmenistan Azerbaycan ve asagi ipek yoluna inen büyük Güney tTransit Geçis Yolu’nun devamidir ve sadece istanbul’u ilgilendirmemektedir. Türkiye’nin dogusundaki illeri de kalkindiracak bir enerji koridorudur .Bu yol Istanbul’dan demiryoluyla Avrupa içlerine kadar gider. Bu yolun alternatifi ise Rusya’nin 1700’lerden beri örmeye çalistigi Kuzey Transit Geçis Yolu’dur.Bu Rusya’nin en büyük hayalidir.Rusya Osmanli’yi devre disi birakarak Avrupa’ya ulasma ve Avrupa’yla bütünlesme hayalleri kurmustur.Dolayisiyla Marmaray’la Rusya’nin tarihi hesaplari da engellenmistir.
2008 yili Türkiye için bir siyasi iki de ekonomik olmak üzere önemli adim atildi: Siyasi adim:Hükümetin, kapatma davasi karsisinda direnerek alternatif bir savunma çabasi içersine girmesi ve darbe planinin yürürlüge girmesini engellemesi.2: Türkiye’nin IMF ile antlasma yapmamasidir. Eger bu anlasma yapilsaydi GAP eylem plani rafa kaldirilacakti. 2008’e kadar Demirel’in GAP’i bir kalkinma projesi degildi aksine bu bölgeye ket vurmak bölgenin kalkinmasini engellemek ve gelir dagilimini bozacak bir projeydi.Çünkü Dicle ve Firat sularini önemli ölçüde kesip komsulari tehdit ederek adeta bir silah gibi kullanmak ile bölgedeki toprak sahibi büyük ailelere sulama avantaji saglayip bölgedeki gelir dagilimini daha da bozarak bölgede yeni bir hakimiyet yaratmak ve bunu korucu sistemiyle de destekleyerek bölgedeki Kürt hareketini önemli ölçüde asimile etmek ve bastirmak seklinde iki temel amaci vardi.Fakat 2008’den itibaren ise Bölge kalkinmasina ve kamu ekonomisinin genisletilmesine çok önemli bir katki saglamistir. Basbakan’in Diyarbakir’da yaptigi konusmanin alt yapisini olusturan ekonomik süreç 2008 yilinda IMF’yle anlasmaya gidilmemesi ve GAP eylem planiyla basladi. Bu süreç halkin ve sivil toplum kuruluslarinin destekleriyle de devam etmek zorundadir.
Önümüzdeki yillarda 16 Kasim itibariyle baslayan sürecin geriye dönme ihtimalinin özellikle dogudaki destege bakildiginda çok zordur.Fakat yine de böyle bir riskin oldugunu da göz ardi etmemek gerekmektedir.Çünkü bu süreç, eger halk sahip çikarsa devam edecektir.Yerel seçimlerin bu sürecin desteklenmesi açisindan önemlidir. Çünkü AK parti döneminde gündeme gelen ancak daha sonra birtakim engellerle rafa kaldirilan yerel yönetimler reFormu kabul edilip uygulanirsa hazine arazilerinin degerlendirilmesi ve yerel yönetimlerin kamu ekonomisini gelistirme anlayisi öne çikacaktir.
3) Alternatif bir iktisat olur bundan sonra nasil bir dünya karsimiza çikacak ve biz nasil bir dünyayi amaçliyoruz?Bu ekonomik olarak mümkün müdür?Nasil saglariz?Bunun ipuçlari bizim tarihimizde özellikle Osmanli da belki de bir Islam ekonomisi asri saadet döeminde nasildi? Ve bugün uygulanabilir mi?Sömürünün ve faizin daha genis anlamiyla ribanin olmadigi bir ekonomi mümkün müdür? Ekonominin, kapitalizm denilen sistemin disinda uygulanabiir bir yaninin oldugunu özellikle Anadolu’nun bu konuda deneyimli oldugunu düsünüyorum. Piyasaya girislerin serbest oldugu bir ekonomi Asri saadet ekonomisidir. Medine Pazari böyle bir ekonomi anlayisina sahiptir.Bu ekonomi anlayisinda küçük özel mülkiyet vardir.Ama bu küçük özel mülkiyet hiçbir zaman baskalarinin hakkina hukukuna tecavüz edecek bir sekilde büyüyemez, tekellesemez ve fiyatlari belirleyemez.SSCB’de sosyalizmin çökmesinin sebebi insanlarin kendi emegine sahip çikma hakkina sahip olmamalariydi. Sistem de bu yüzden çöktü. Insanlarin güvenceleri vardi ama insanlarin özel mülkiyet haklari yoktu. Önümüzdeki yillarin özel mülkiyetin, rekabetin serbest piyasanin oldugu ama tekellerin olmadigi bir dönem olacagi kanaatindeyim. Bu nedenle güçlü bir alt yapiya, güçlü bir sermayeye, güçlü bir yeniden yapilanmaya ihtiyacimiz var. Yerel yönetimlerin güçlenmesini saglarsak eger bir kamusal ekonomiye çevirebiliriz.
Konferans Dr. Cemil Ertem’in katilimcilarin sorularini cevaplandirmasiyla ve kitap imzalamam programiyla son buldu. Ayrica Ertem’e günün anisina plaket ve kayisi taksim edildi.
Gelecek haftaki konugun “Ortadogu’nun Yeniden Insasi” konusuyla Gazeteci Yazar Akif EMRE oldugu katilimcilara duyuruldu.