BİLSAM Logo
Haberler Empati Düsünce Toplulugu “Kerbela Vakasi, Aleviligin Tarihi Arka Plani ve Alevilerin Problemleri” konulu bu ayki oturumunu 2 Mayis saat 20:00 da Ögretmenevinde gerçeklestirdi.

Empati Düsünce Toplulugu “Kerbela Vakasi, Aleviligin Tarihi Arka Plani ve Alevilerin Problemleri” konulu bu ayki oturumunu 2 Mayis saat 20:00 da Ögretmenevinde gerçeklestirdi.

Empati Düsünce Toplulugu “Kerbela Vakasi, Aleviligin Tarihi Arka Plani ve Alevilerin Problemleri” konulu bu ayki oturumunu 2 Mayis saat 20:00 da Ögretmenevinde gerçeklestirdi.
Empati Düsünce Toplulugu “Kerbela Vakasi, Aleviligin Tarihi Arka Plani ve Alevilerin Problemleri” konulu bu ayki oturumunu 2 Mayis saat 20:00 da Ögretmenevinde gerçeklestirdi.
Eklenme Tarihi : 9.05.2013
Okunma : 59

Programin konuklari “Askin Sehidi” isimli kitabiyla Kerbela’yi ve yasanan o büyük aciyi bizlere hatirlatan yazar Ahmet TURGUT ve CEM vakfi Malatya Sube Baskani ayni zamanda bir Alevi Dedesi olan Esref DOGAN’di. Program Esref DOGAN’in Aleviligin tarihi arka planini ve Anadoluya nasil geldigini anlattigi bölümle basladi ve Ahmet TURGUT’un Hz.Peygamberin ölümünden çok kisa bir süre sonra Müslüman ahalinin nasil olupta bu kadar büyük bir zulmü isledigi yada göz yumdugu Kerbela Olayini anlatmasinin ardindan katilimcilarin soru ve katkilariyla günümüzde ülkemizde yasayan Alevi vatandaslarimizin sorunlarinin da tartisildigi ve çözüm tekliflerinin dile getirilmesi ile sona erdi.

 

 

      Konusmasina Alevilik nedir ve nasil dogmustur sorularini açiklayarak baslayan Esref Dogan Hz Ali ve Ehli Beyt sevgisinin Alevi inancindaki karsiligi üzerinde açiklamalarda bulundu. Tarihi süreçte Ehli Beyt hanesinin yasadigi sikinti ve eziyetlerle beraber, Aleviligin sürgünler ve göç yolu ile Orta Asya ve Anadolu cografyasina buradan Balkanlara yayilisini özetleyen ve bu süreçte Alevi kitlelerin siyasi mücadelelerin magduru olduklarini belirtti.

      Esref Dogan’in ardindan söz alan Ahnet Turgut ise Kerbela Vak’asi üzerinden Islam dünyasi üzerindeki tarihi kirilmayi ve yasanan bu büyük acinin Alevi kitle üzerindeki etkilerini anlatti. Konusmasina israilogullarinin kendi peygamberlerini katletmesini anlatarak baslayan Turgut bu olaylarin Kur’anda anlatildigini ve biz Müslümanlarin bunlari hikaye gibi dinledigimizi ancak Hz.Peygamberin ölümünden çok kisa bir süre sonra en az Israilogullari kadar bir büyük zulmü peygamberin hanesinden olan masum insanlari katlederek Müslüman ahalinin gerçeklestirdigini bunun çok ciddi bir sekilde tahlil edilmesi gerektigini belirti. Kerbela olayi ile maalesef Müslüman ahali arasina çok büyük bir fitne girdigini ve hala bu fitne atesine odun tasiyan bir anlayisin yasamakta oldugunu belirten Turgut Sünni dünyaninda alevi Caferi dünyaninda tarihi okumalarini gözden geçirmeleri gerektigini çünkü tarihte yasanan seylerin bugünün algilamariyla degerlendirilmesinin kimseye bir sey kazandirmayacagini bunun aramizdaki ayriligi derinlestirecegini vurguladi.

 

 

      Aleviligin Sünni gelenekten farkli olarak ahlak ve erdemi Âbidlikten daha önde tuttugunu Türklerde yazili kültürün çok az olmasi nedeniyle fikih yerine bu tür sözlü kültür gelenegi üzerinden Alevi inancinin köklestigini anlatan Turgut, mezhep kavgalarininda Kuran’in muradinin disinda tamamen bir siyasi hesaplasma üzerine bina edildigini ve Islam dünyasinin bu söylemi acilen terk etmesi gerektigini belirterek konusmasini tamamladi. Konusmalarin ardindan katilimcilarin görüs ve önerileri ile müzakere edilen Alevilik ve Alevilerin Türkiyedeki problemlerine dair öne çikan fikirler ve çözüm önerileri ise su sekilde siralanmistir. Aleviler devlet nezdinde taninan ve kabul gören bir mesruiyet istiyorlar.Devlet ise mevcut statüko içinde alevi kimliginin yeniden tanimlanmasi ve “kabul” görecek bir sekilde yeniden bir insasi istemektedir. Öte yandan modernlesme deneyiminin Aleviligin kurumlarinda yarattigi asinma ve islev kaybi, Alevilik ile Aleviler arasinda bir mesafe yaratmis ve Aleviligi özellikle genç kusaklar açisindan disaridan ögrenilen bir deneyime dönüstürmüstür. Söz konusu mesafe, Alevileri de geleneklerini yeniden kesfetmeye ve insa etmeye zorlamaktadir.

      Türkiyede Alevilik teolojik bir problem olarak degil tarih boyunca oldugu gibi siyasi bir problem olarak tartisilmaya devam etmektedir. Buda problemin çözümünü zorlastirmaktadir.

 

 

      Devletin herhangi bir dini yada inanci tanimlama yetkisi olmamasi gerekirken Alevilik mevzusunda muhatap devlet olmakta buda problemi çözülemez bir noktaya sürüklemektedir. Alevi inanci veya teolojisindeki farkliliklar yalnizca Alevileri ilgilendirmeli diger dini guruplarin yada mezheplerin bunu tanimlama yada yargilamasi söz konusu olmamalidir. Bunun için, dini hayatin ve dindarlara ait kurumlarin (Diyanet Teskilati, Cemevleri, Tarikat ve Cemaatlerin Tekke ve Dergahlari) özerk bir hale dönüstürülmeli ve dileyen vatandaslarin bu kurumlara gönüllü olarak vergi ya da bagis yapmasi saglanmali, devlet bu alanda taraf olmaktan çikartilmalidir.

      Kendini Ehlisünnet ve Alevi olarak tanimlayan toplum kesimleri arasindaki güvensizlik ve önyargilarin giderilmesi için her iki kesiminden tarihsel okumalarini yenilemeleri ve konjöktürel siyasal mücadele sonucunda yasanan olumsuz olaylari tarihin içinde birakarak yeniden bir güven insasi için çabalamalari ve birbirini tanimaya yönelik insani çalismalara agirlik verilmelidir.

 

 

      Türkiye’de dini hayati kisitlayan devrim kanunlari dâhil tüm yasal düzenlemeler kaldirilmalidir. Dini hayat ve inanç özgürlügünün önü açilmali ve tüm inanç kesimleri kendi dini ögretilerini özgür bir sekilde yayabilmeli ve yasatabilmelidir. Devlet bununla ilgili tüm tedbirleri almali inanç guruplarinin dini mekânlar ve egitim ögretim kurumlarinda kendi inançlarini yasayabilmesini ve ögretilmesini bu guruplarin kendisine birakilmalidir. Demokratik ve esitlikçi bir anayasa problemlerimizin çözümünü kolaylastirir ama bu çözümün tamami degildir; çünkü çözüm toplumsal kesimlerin algilamalarindaki tahammül ve toleransla dogrudan ilgilidir. Bu yüzden her dönem statükonun ötekilestirdigi toplumsal kesimler olmustur ve bu ötekilestirmede bazi kesimler devletin yedegine çekilerek antidemokratik uygulamalar yapilmistir.

      Bu nedenle anayasal ve yasal düzenlemelere ragmen toplumsal kesimlerin birbirine karsi tahammül ve toleransini artiracak sosyal barisimizi saglayacak projelere agirlik verilmelidir. Bu diyalog zemini için her iki kesimin din adamlari ve kanaat önderlerinin öncülügünde ortak komisyonlar kurulmali ve sempozyumlar çalistaylar düzenlenmelidir.


Bizimle sosyal ağlarda bağlantı kurun!