Bir gazeteci bakisiyla dünyayi izledigini,yaklasik yirmi yildir dünyadaki gelismeleri takip ettigini özellikle Türkiye’nin dis politikasi üzerine uzun konusmalar yapmak gerektigini belirten Ibrahim Karagül sözlerine söyle devam etti:
Türkiye’nin Soguk Savas dönemi dis politikasi savunmaci, dengeci ve refleksiftir. 1990’lardan sonra bu anlayis degisiyor. Çünkü dünyada artik Dogu –Bati dengesi yok, zayif ülkelerin orta ölçekte güçlü oldugu ve söz söyleyebildigi, güç dengelerinin degistigi daha hirçin bir dünya var. Dolayisiyla Türkiye bir yol ayrimina geliyor. Ya Anadolu sinirlarina hapsolacak ya da büyüyecek. Mesele sinirlarin disina siyasi ve etkinlik olarak tasma, sorunlariyla yüzlesme ve çözme meselesidir sinirlari genisletme degil. Türkiye 2000 sonrasi dis politikasinda gerçekten heyecan verici gelismeler yasadi. Artik etrafindaki olaylara ulus devlet olarak bakmayan bir perspektifle, küresel bir güç gibi hareket ediyor. Peki Türkiye’nin buna gücü yeter mi? Siyasi ve ekonomik zayifliklarimizin olmasi buna izin verecek mi? Disaridaki etkinlikle içerideki sorunlarin çözümünün birbirini nasil etkiledigini fark ettik.
Dünyadaki ve bölgedeki açilimlarla dünyada nasil açilimlar yapildigini gördük. Artik Türkiye’de iktidar degisse bile politika belirlenmistir.Kim iktidar olursa olsun bu degisime uymak zorundadir. Ülkemiz 20. Yüzyil buzul döneminden çikti. Türkiye ve Orta dogu ülkeleri arasinda detayli antlasmalar yapiliyor. Bu antlasmalarla bölgede birkaç yil sonrasinin bölgesel entegrasyon projelerinin alt yapilari olusturuluyor. Hem Ortadogu hem de Batili ülkeler bu dönemde Türkiye’yle ortak olmak istiyorlar. Çünkü Türkiye’nin bölgeyi birlestiren bir deger oldugunun farkindalar. Özellikle Bati bundan yararlanmak istiyor. Fakat Türkiye’nin Ortadogu’daki etkinlik haritasi genisledikçe Batili devletlerin etkinligi azalacak ve Bati bu durumu hazmedemeyip bu süreçte Türkiye’yi yipratan seyler yapacaktir. Türkiye Ortadogu’daki etkinligini genisletmeye çalisirken Arap Bahari basladi.Tüm ülkelerin oldugu gibi Türkiye’nin de bu cografyadaki hesaplari durdu. En önemlisi Arap Bahari’nin baslamasi, Türkiye’nin Ortadogu’daki elitlerle bir gelecegin olamayacagini görmesini sagladi.Bu yüzden Arap Bahari yasanan ülkelerde halki destekledi.
Ortadogu’nun girift sekli bu dönemde yasanan çatismalarin temelini olusturmaktadir.Çatismalara kilitleniyoruz.Bu nedenle çatisma öncesini ve sonrasini öngöremiyoruz.Her sey 20.yüzyilin bitisiyle baslatiliyor. Fakat Türkiye ve Ortadogu için 20. Yüzyil daha yeni bitiyor.Dünya yeniden Formatlaniyor.Yeni bir siyasi ve güç haritasi olusturulmaya çalisiliyor.Londra,Newyork ve Frankfurt güç eksenleri dagiliyor.Insanlik yeni bir kürsel sistem olusturmaya çalisiyor.Merkez güçler elli ve yüzyillik hesaplar yapiyor. Ortadogu Osmanli sonrasi olusan bir yapidir. II.Dünya Savasi’ndan sonra da bu yapi kemiklesmistir. Ortadogu’daki tüm iktidar yapilari kendi iç dinamikleriyle degil, bölgenin kaynaklarini verip iktidar satin alan güçler tarafindan yönetilmekteydi. Bölgede 1950’ye kadar Ingiltere, 1950’den sonra ise ABD hakimdi. 21.yüzyilda ise bütün ülkelerin güvenlik sistemleri degisti.Bati bütün Islam orta kusagini tehdit ilan etti.Yeryüzünün fay hatti, kaos kusagi neden muhalif ilen edildi?Çünkü burada küresel sisteme muhalif bir dil her zaman vardi ve komünizm gibi kontrol edilebilecek bir yapiya da sahip degildi.Dolayisiyla buradaki muhalif dil Uzakdogu’yu ve tüm dünyayi etkileyebilirdi.Bati bunu erken gördü ve harekete geçti.
Müslümanlarin yasadigi cografya yeryüzünün ana eksen kusagiydi. Bati’nin Büyük Ortadogu Projesi bu kusaga göre daha dardi.Bu kusak dünyanin enerji kusagi olmasinin yani sira enerjiyi tüm dünyaya ulastiran bütün yollara sahiptir.Yine bu kusak deniz geçitlerine ve kara ticaret yollarina sahiptir.Osmanli’dan sonra bu cografya Bati’nin ya sömürgesi ya da denetimi altinda tutulmustur.Bu yüzden bu kusagin 20.yüzyili yoktur.Bu kusak 21. Yüzyilda kaosu huzura dönüstürebilecek mi? Bati, 20.yüzyilda denetim altinda tuttugu bu kusagi 21.yüzyilda da denetim altinda tutmak istiyor. 11 Eylül’den sonra ortaya çikan savas bu düsüncenin gerçeklestirilmeye çalisilmasidir. Irak ve Afganistan’in isgali Saddam’i devirmek ve Taliban’i ortadan kaldirmakla ilgili degildir. Bati, bu kusagin kritik noktalarina yerlesmeye çalismaktadir.Tüm Bati ülkelerinde ve Türkiye ‘de de Ulus devletin ötesinde imparatorluk projeleri raflardan indirilmeye baslandi.Yeniden yapilanma döneminde Atlantik’ten Pasifik’e kadar uzanan bu zengin cografyanin nasil sekil alacagi Türkiye’nin v tüm dünyanin öncelikli meselesidir.Çünkü bu cografya nasil renk alirsa dünyanin da rengi o olacaktir.Çünkü bu cografyada kim güçlü olursa küresel iktidar da o olacaktir.Türkiye bu yüzden ortak tarihini bu cografya halklarina yeniden hatirlatma çabasi çerisine girismistir.Bu hatirlatmalar yansimalar bulmus ve artik Türkiye, bölgede güçlü ülkelerin söyleyemedigi sözleri söyleyebilen güçlü bir aktör olmaya baslamistir. Gelecegi geçmisle degerlendirmek gerekmektedir. Bu cografya Haçli Savaslari, Mogol Istilasi ve I.Dünya savasi soklarini yasadi.Her büyük sok dalgasindan sonra Anadolu’da çok büyük siçrama hareketleri yasandi. Mogol Istilasi’yla dünya, Islam Dünyasi’nin bittigini gördü. Fakat Istanbul’u alan ve Viyana’ya dayanan güçlü bir siyasi irade ortaya çikardi.
Her güç çevresiyle birlestigi oranda bir güçtür diyerek Suriye’nin Türkiye için önemini vurgulayan Ibrahim Karagül Türkiye’nin Suriye politikasi ile ilgili sunlari söyledi: Türkiye ve Iran’in bölgesel perspektifleri birbirine uymamaktadir. Suriye’de, Iran rejim üzerinden Türkiye ise muhalifler üzerinden bir kapismaya girdi. Suriyesiz bir Türkiye bu açilim döneminde ayakta kalamaz.
Türkiye, Irak’ta yasadigi hezimeti Suriye’de de yasamamalidir. Degisim sürecinde yer almasi gerekmektedir ki sonrasindaki insa sürecinde de söz sahibi olabilsin. Suriye hem sinir olarak hem de kültür olarak yakindir. Bati ya da Rusya ve Iran’in Suriye’de güç kazanmasi Türkiye’nin küçülmesi demektir.Rusya’ya Akdeniz’e inme garantisi verilirse Rusya problem olmayacaktir.Uluslar arasi irade Suriye’deki savasin faturasi çok agir olan bir iç savasa dönüsmesine engel olmak zorundadir.
Fakat Esad sonrasinda Misir’da oldugu gibi Müslüman kardeslerin basa geleceginden korkuldugu için Suriye’ye müdahale edilmiyor. Arap Bahari daha uzun yillar sancili bir sekilde sürecektir. Çünkü Bati bu topraklarda iki seyi istemez: Tam demokrasi ve Islami yönetimler. Türkiye’nin Suriye konusunda, bölgenin liderlerinin kolay vazgeçmedigini hatirlayarak, Esad’in da içinde oldugu yeni bir politika olusturmasi lazim. Ayrica savasin bir kimlik çatismasina dönüsmesine izin vermemesi gerekmektedir. Çünkü bölgede yasanacak bir kimlik/mezhep çatismasi bölgeyi yüzyil geriye götürür.
Imraliyla yapilan görüsmelerin de Türkiye’nin Irakli Sünni Araplar ve Kürtlerle olusturmaya çalistigi yeni bir eksenin içerisinde düsünülmesi gerektigini ifade eden Ibrahim Karagül sözlerine söyle devam etti: PKK’nin etkili bir kart olarak kalmasini hem Türkler hem de Kürtler istemez. Dolayisiyla Türkiye Kuzey Irak ve Suriye muhalifleriyle bölgesel haritayi degistirecek bir yakinlasma içerisine girebilmelidir.